Sosyal Medya

Güncel

İlter Turan: ABD 40’tan fazla ülkeye büyükelçi atayamamış

Dünya gazetesi yazarı İlter Turan ABD siyasetinde yaşanan son gelişmeleri köşesine taşıdı.



İlter Turan ABD siyasetinin neredeyse durma noktasına geldiğini kamu kuruluşlarının iç dinamiklerinin tükendiğini Dış İşlerinin yaklaşık 40 ülkeye henüz büyükelçi dahi atayamadığını iddia etti.

Yazının Tamamı

Son zamanlarda ABD’den yeni bir sarsıcı haberin gelmediÄŸi bir gün geçirmek imkansız hale geldi. Tüm gece yarısı talk ÅŸovlarının ÅŸakaları ve esprileri, büyük bir ulusun adeta akli bir çöküntüye sürüklendiÄŸini gösteriyor. Bir dizi üst düzey görevden alma iÅŸlemlerinin sonuncusunda geçen hafta ABD DışiÅŸleri Bakanı Rex Tillerson da görevinden alındı ve ABD’yi dünyada temsil etmekle sorumluluÄŸunu taşıyan kurum daha da derin kargaÅŸa içine yuvarlandı.
 
Exxon’un eski CEO’su Rex Tillerson, DışiÅŸleri Bakanı görevinden kovuldu ve yerine CIA direktörü Mike Pompeo getirildi. Bu kararın da gösterdiÄŸi gibi, Amerika içine daha dönük ve daha paranoyak hale geldikçe, kaba güç en önemli dış politika enstrümanına dönüşüyor. Gazetemizin önde gelen dış siyaset uzmanı, bu dönüşümü savunmanın güç olduÄŸunu ve dünya için büyük tehlike arz ettiÄŸini söylüyor. Amerika’nın karanlığa doÄŸru düşüşünde sırada ne var?
 
DışiÅŸleri Bakanlığı’nın yaÅŸadığı zelzele, ABD demokrasisindeki gerilemenin son örneklerinden sadece biri. Bu durum ABD’nin dış politikasını nasıl etkiliyor?
 
Trump hükümeti, diğer kamu kurumlarında da yaptığı gibi, Amerikan dış politika kurumunu da kurumsallıktan uzaklaştırıyor. ABD gibi büyük bir ülkede kamu kurumları arasında bir işbölümü ve uzmanlaşmaya ihtiyaç vardır. Başkan siyasi tercihlerini şekillendirir ve ilgili kurumların bu tercihleri somut eylemlere dönüştürmelerini bekler. Diğer yandan, başkanın, kamu politikalarını oluştururken, politikaları uygulamakla yükümlü kurumlara danışması beklenir. Böylece iki önemli sonuç gerçekleştirilir. İlkin, başkanın ve hükümet kurumlarının eylemlerinin uyumlu olması sağlanır. İkinci olarak, kurumlar arasında bir amaç birlikteliği gerçekleşir. Sistemin bu şekilde çalışması gerekmekle birlikte, Trump yönetiminde bu sistemin altı oyuldu. Trump, kimseye danışmadan bir sürü iş yapıyor. Politika oluşturulması sürecinin yerini hasar kontrolü veya en azından, başkanın yaptığı itinasız açıklamaların mevcut politikalarla bağdaştırılması gayretleri almış bulunuyor.
 
Ayrıca, başkanın keyfi davranışlarına tabi kılınan devlet kurumlarının kadroları bir oranda görev heyecanlarını ve bunun doğal sonucu olarak da verimlilikleri kaybedebiliyor. Bu sorunun bir göstergesi siyasi görevlilerin ve memurların yüksek devir hızıdır. Devlet veya özel kurum olması fark etmez, personelin devir hızının çok yüksek olması, kurumsallaşma düzeyini aşındıracak, düşürecektir. Böyle bir durumda örgütte ekip ruhu, kurum kültürü ve uzmanlık geliştirme imkanı kalmaz. Bu bizi, görevde kalma şansının yüksek olmadığı, görevi iyi yapma gayretlerinin takdir edilmediği pozisyonlara yetenekli kişileri cezbetmek mümkün müdür sorusuna götürüyor.
 
ÖzetlediÄŸim durumun genel sonucu ise iÅŸlerin yürümemesidir. ÖrneÄŸin, ÅŸu anda ABD 40’tan fazla ülkeye büyükelçi atamamış bulunuyor. Bu, dünyada bir numara olduÄŸunu iddia eden bir ülke için inanılmaz bir sayı. Ama ABD siyasi yaÅŸamının bu ortamında acaba kim büyükelçi olmak ister? Åžu anda ABD devletinin temsilcisi olmak da çok saygın bir görev deÄŸil. Ä°nandırıcılığınız çok düşük olacak, insanlar sizi ciddiye almakta zorlanacaklardır. Sonuç kafa karıştırıcı, ne yöne gittiÄŸi belli olmayan bir ABD dış politikası. Bu durum, örneÄŸin Kuzey Kore sorunu incelenecek olursa, bütün berraklığı le ortaya çıkar. Ancak, bu sorunun bizi ilgilendiren tarafı, Kuzey Kore sorununun Amerika’nın Türkiye’ye dönük siyasetini nasıl etkileyeceÄŸi; Suriye, Irak ve Ä°ran’daki politikalarına nasıl yansıyacağıdır.
 
Türkiye açısından bakıldığında, bu durumda ülkemiz uluslararası ilişkilerini nasıl devam ettirmelidir? İhtiyaç duyduğunuz zaman, Amerikan başkanını doğrudan arayıp, izlediği politikaları açıklamasını mı isteyeceksiniz? Bu bağlamda iletişimde olunacak bir kurum kaldı mı?
 
Bu soru sadece Türkiye ile ilgili değil. Herhangi bir ülke günümüzde ABD ile ilişkilerini nasıl yürütecektir? Doğrusu çok zor bir soru. Telefonu açıp doğrudan başkana sormayı öneriyorsunuz ama başkanın fikirleri de değişiyor. Bazen bir şeyler söylediğinde, tartışılan konuyla ilgili yeterli bilgiye veya verilere sahip olmayabiliyor. Bu nedenle, bazen söylediklerini yapması imkansız olabilir. Bu şartlar altında sanırım şöyle bir varsayıma güvenmek zorundasınız: Ülkeler arasında kimin iktidarda olduğundan bağımsız olan ortak çıkarlar vardır; bu çıkarlar politikaların şekillendirilmesinin ve uygulamasının öngörülebilir sınırlar içinde tutma yönünde tesir icra ederler.
 
Bu genel gözlemi ÅŸimdi Türkiye’ye uygulayalım, örneÄŸin Türkiye’nin NATO’nun vazgeçilmez bir üyesi olduÄŸunu ileri sürebilirsiniz. Rusya ve Batı arasındaki iliÅŸkiler tekrar kötüleÅŸtikçe, Türkiye’nin NATO için önemi de artacaktır da diyebilirsiniz. Türkiye’nin OrtadoÄŸu’daki en büyük ihtilafların sınır bölgesinde olması dolayısıyla istihbarat toplamak, paylaÅŸmak, operasyonlar yapmak ve lojistik bakımından kritik bir role sahip olduÄŸunu da bunlara ekleyebilirsiniz. Türkiye’nin nüfus hareketlerine karşı bir mania oluÅŸturduÄŸunu hatırlatabilirsiniz. Umalım ki, bu gibi gerçekler siyasi görüşü ne olursa olsun ya da kim baÅŸkan olursa olsun, ABD’li politika yapıcıların akıllarının bir yerinde kalır. Kimbilir, belki de çok iyimser bir yorum yapıyorum.
 
BildiÄŸim kadarıyla ABD DışiÅŸleri Bakanlığı’ndaki son deÄŸiÅŸiklikle ilk bez bir CIA direktörü – genelde gölgelerde faaliyet gösteren bir isim – ÅŸimdi gün ışığında faaliyet gösterecek. Sizce bu geçiÅŸ sürecini yapabilecek mi? Bu diplomasi için ne anlama geliyor?
 

 

Eski CIA baÅŸkanı diplomat olmaya, bir diplomata dönüşmeye çalışabilir. Ama sanırım kendisinden önceki DışiÅŸleri Bakanı bir diplomat gibi davranmaya çalışıyordu. Trump’ın Pompeo’dan beklentisi, eskiden küresel bir ÅŸirketin CEO’luÄŸunu yapmış olması sebebiyle uluslararası siyasetin nasıl yürüdüğünü bilen Tillerson’dan farklı olarak, bir diplomat gibi davranması deÄŸil. Tillerson diplomatik stile alışıktı, seçeneklerini hep açık tutuyordu çünkü ülkeler arası iliÅŸkilerin her zaman birden fazla boyutu olduÄŸunun farkındaydı. Pragmatik eÄŸilimi olan bir insandı. Pompeo ise Trumpçı bir ideolog. Asıl sorun ÅŸurada: diÄŸer otoriter liderler gibi, Trump da farklı düşünen ve kendisiyle tartışan insanları sevmiyor. Tillerson’ın iÅŸine bu yüzden son verdi. Åžimdi Trump kendi gibi düşünen, dış politikayı istihbarat toplamak ve istihbarat operasyonlarını yürütmek olarak algılayan, müttefikleri bile güvenilmez bulan bir adamla çalışacak. Bu zihni yapı pazarlığa, uzlaşıya, iÅŸbirliÄŸine ve çok boyutlu düşünmeye çok bir yer bırakan bir yapı deÄŸildir. Bu yaklaşım, sadece ABD ile yakın iliÅŸkileri olan ülkeler için bir sorun deÄŸil, aynı zamanda ABD için de bir sorun: Amerika daha kapsayıcı bir dış politika oluÅŸturma ve uygulama çizgisinden uzaklaÅŸacak. Vaktini insanları tehdit etmeye ve ültimatomlar göndermeye harcayacak. Bu da sert güç kullanımına kaymanın bariz bir iÅŸaretidir. Bu yol, şüphesiz ABD için kötü bir siyasi tercihtir ama dünyanın geri kalanı için de zor bir döneme girileceÄŸi anlamına geliyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.